Ana içeriğe atla

AZ...

Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az...

O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...

Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z.
Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var.

O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüz binlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.

Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar.

Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.

Senin ve benim gibi...


  Böyle diyordu Hakan Günday kitabını anlatırken.Elime alır almaz bir çırpıda okuyup bitirdiğim bir kitap.Hatta öyle ki hikaye beni kendi içine o kadar almış ki bitmesin istedim ya da seri seri devam etsin istedim.Adı küçük ama kendi büyük bir roman gerçekten.Karakterler ve olaylar arasındaki geçişler gerçekten o kadar güzel işlenmiş ki; bir sonraki sayfada nelerin olduğunu öğrenmek için merak içinde çeviriyorsun sayfaları.Hakan Günday'ın okuduğum ilk kitabı görünen o ki bundan sonra peşindeyim diğer kitaplarının.Şiddetle okunması tavsiye edilir...Beni soracak olursanız merak içinde diğer kitaplarının keşfindeyim...

Yorumlar

Zeynep dedi ki…
BERIL; beğenmenize sevindim bende sizi takipteyim...:)
What's Next dedi ki…
arka kapak yazısı beni de çok etkilemişti, okunacak bir sürü şey olduğu için fırsatım olmadı ama her okuyanın çok beğendiğini duyuyorum, merak ediyorum :)

bana da beklerim:
edankb.blogspot.com
sevgilerr :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadece Tavsiye...

Kışın en keyifli yanı da kendine ayırdığın uzun zaman dilimleri.Günler ne kadar kısalsa da kendine ayırdığın zaman dilimi aslında daha çok artıyordu. Kendi kendini dinlediğin, yeni kitaplar, müzikler, filmler keşfettiğin en güzel zamanlar.Böyle zamanlarda insanın kendine yararlı olduğu,içinde yeni renkler keşfettiği uyanışların en güzelini yaşadığı nadide zamanlar. Benim de kendi içimde böyle yeniliklere yer açmaktan zevk aldığım en güzel mevsimdi artık kış.Kışı sevmeme neden olan en güzel bahane.Yoksa soğuğun yağmurun nesini seveyim;)Aslında kış çoğu insana göre karamsarlık mevsimiydi.Psikolojik olarak etkilendiğimiz bir gerçekti.Ama doğaya uyum sağlamaktan başka çaremizde vardı mutlaka bunun içinde de bir güzel yol bulabilirdik.Bu zamanlarda kendimce yeni keşfettiğim yeni yeni ilgi duyduğum şeyleri paylaşmak isterim naçizane. Ve sen şu anda bu yazıyı okuyan sevgili okur senin tavsiyelerini de duymak isterim yaz bana olur mu:) Buyurun bakalım neler varmış listede: *Kitap Şe

YAZ!*!SÖZ!*!ŞARKI!*!..VS**

   Bir yaz mevsimini daha tarihin tozlu sayfalarına göndermiş bulunuyoruz.Yazın şikayet ettiğimiz sıcakları özleme zamanıdır şimdi yavaş yavaş.Ne kadar nankör insanlarız dimi her şeyi işine geldiği gibi kullan işine gelmeyince şikayet et.Biz nankör insan topluluğu olarak düzenimiz bu.Neyse ben yazımın asıl mevzusuna geleyim.Bu yazıyı yazmakta ki amacım yazın dinlemekten bıktığım şarkılar.Evet başlayalım eminim yapmış olduğum liste bir çok seçenek ile çoğaltılabilir.Gelsin maddeler: Fettah Can: (Bu kişi ile ilgili şarkı ayrımı yapmıyorum söylemiş olduğu bütün şarkılar bu kategoriye dahil.Lütfen şarkı söylemeyi bıraksın zira öyle bayık bayık şarkı söylemeler falan hiç hoş değil.Sen yaz şarkını at denize halik bilmezse malik bilir bize de yazık ama lütfen...) Eflatun-Burcu Güneş&Çıkmaz Sokaklar: (Ne karanlık odalardan ne masallardaki cadılardan korktum her radyoyu televizyonu açtığımda bu şarkı karşıma çıkacak kadar o kadar yani...) Sıla&Yoruldum: (Sıla seni severi

GEÇSE DE SENELER YAŞATIR SENİ GÖNÜLLER...

  Teşekkürler Kazım Koyuncu bize söylediğin ve söylettiğin şarkılar için, karadeniz müziğine sahip çıktığın için, sevdiğimiz şeylerin kıymetini onları kaybetmeden önce bilmemiz gerektiğini öğrettiğin için, senin yoluna çıkmamıza sebep olduğun için ve yazmaya kelimelerin dahi yetmeyeceği insanlığın için teşekkürler....